MARKALAR KANUNU TASARISI TASLAĞI – 3
DOKUZUNCU KISIM
Çeşitli Hükümler
İşlem yetkisi olan kişiler
Madde 81- (1) Aşağıdaki kişiler bu Kanun ile ilgili konularda Enstitü nezdinde işlem
yapabilirler;
a) Gerçek kişiler,
b) Temsil hak ve yetkisine sahip bulunan gerçek kişiler tarafından temsil olunan tüzel
kişiler,
c) Marka vekilleri.
(2) İkametgâhı yurt dışında bulunan kişiler, marka vekili vasıtasıyla temsil edilir ve
marka tescil talebinin imzalanması dahil tüm işlemleri marka vekili vasıtasıyla yapılır.
25 (3) Marka vekili tayin edilmesi halinde, marka vekiline yapılan tebligat asile yapılmış
sayılır.
(4) Enstitü nezdinde vekillik yapma yetkisi olmayan kişilerin bu Kanun ile ilgili
konularda işlem yapması halinde, başvuru veya marka sahibinin Türkiye’de ikametgâhı varsa
bildirimler doğrudan başvuru veya marka sahibine yapılır. Başvuru veya marka sahibinin
Türkiye’de ikametgâhı yoksa, itiraza ilişkin hükümler saklı kalmak koşuluyla, başvuru veya
marka sahibine yeni bir vekil ataması için iki aylık süre verilir. Bu süre içinde vekil atanmaz
ise söz konusu işleme ilişkin talep geri çekilmiş sayılır, başvuru veya marka sahibine yeni bir
bildirim yapılmaz ve alınan ücret Enstitüye gelir kaydedilir.
(5) Vekilin azli veya vekillikten çekilmesi, ancak bu hususların Enstitüye bildirilmesi
halinde, Enstitü nezdinde hüküm ifade eder ve bu durumda dördüncü fıkra hükmü uygulanır.
Vekaletname
MADDE 82- (1) Enstitü nezdindeki işlemlerin vekil vasıtasıyla yürütülecek olması
halinde Enstitüye temsil yetkisini içeren usulüne uygun düzenlenmiş bir vekaletname
verilmesi şarttır.
(2) Vekaletname, içinde tanımlanan bir veya birden fazla başvuru ve/veya tescili veya
vekaletnameyi verenin belirlediği istisnalar saklı kalmak üzere müvekkilin mevcut ve gelecek
tüm başvuru ve/veya tescillerini kapsayacak şekilde verilebilir.
(3) Vekaletname, marka başvurusu ve/veya tescili ile ilgili olarak Enstitü nezdinde
yapılacak tüm işlemleri kapsayacak şekilde verilebileceği gibi vekaletnamede, vekilin yetkisi
belirli işlemlerle de sınırlandırılabilir.
(4) Enstitü nezdinde başvuru veya tescilden doğan haktan vazgeçilmesi işlemleri ile
kısmen veya tamamen bu sonuçları doğuracak işlemlerin vekil tarafından yapılabilmesi için,
vekaletnamenin bu konudaki yetkiyi açıkça belirtmesi ve vekaletnamedeki müvekkil
imzasının, noter tarafından tasdik edilmesi zorunludur. Enstitü nezdinde yapılan işlemler ile
ilgili olarak vekil tarafından yapılan herhangi bir bildirimde, vekilin yaptığı işlemin dayanağı
olan vekaletnameye atıfta bulunulması istenebilir.
(5) Vekaletname ile ilgili olarak Enstitü makul nedenlerle şüpheye düşerse, her türlü
delilin ibrazını isteyebilir.
(6) Vekalet bakımından bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, Borçlar Kanununun
ilgili hükümleri uygulanır.
Enstitü tarafından yapılacak bildirimler
MADDE 83- (1) Bu Kanun uyarınca Enstitü tarafından yapılacak bildirimler
muhataba iadeli taahhütlü mektupla yapılır.
(2) Enstitü tarafından yapılan bildirimlerin herhangi bir nedenle tebliğ edilememesi
durumunda, Enstitü tarafından yapılan bildirim, Yönetmelikte belirlenen usule uygun olarak,
elektronik ortamda ilan edilir. Söz konusu ilanı takip eden onuncu günün sonunda bildirimin
gerçekleştiği kabul edilir ve bu Kanunda belirtilen süreler bildirimin gerçekleştiği kabul
edilen bu tarihten itibaren işlemeye başlar.
Ücretler ve ödememenin sonuçları
MADDE 84- (1) Marka başvurusu ve tescil edilmiş bir marka ile ilgili ücretler,
başvuru veya marka sahibi veya varsa Marka Vekilleri Siciline kayıtlı vekili tarafından
ödenir.
(2) Marka başvurusu veya tescil edilmiş bir marka ile ilgili ödenmesi gereken ücretin,
bu Kanunda belirtilen esaslar ve süreler çerçevesinde ödenmemesi veya ödendiğini gösterir
belgenin bu süre içinde Enstitüye teslim edilmemesi halinde, marka başvurusu ve ilgili diğer
talepler geri çekilmiş kabul edilir.
26
Sürelerin kaçırılması durumunda verilecek ek süre
Madde 85- (1) Üçüncü fıkrada belirtilen istisnalar saklı kalmak üzere, Enstitü
tarafından bir işlemin yerine getirilmesi için başvuru veya talep sahibine belirli bir süre
verildiği ve ilgili tarafın söz konusu süre içerisinde yükümlülüğünü yerine getirmediği
durumlarda; sürenin bittiği tarihten itibaren iki aylık süre içinde, başvuru veya talep sahibi
işlemin tamamlanması için bir aylık ek süre talebinde bulunabilir.
(2) Ek süre talebinin kabul edilebilmesi için, ek süre talep dilekçesinin, ek süre talebi
ücretinin ödendiğini gösterir belgenin ve Yönetmelikte belirtilen diğer belgelerin birinci
fıkrada belirtilen iki aylık süre içinde Enstitüye teslim edilmesi şarttır. Bir aylık ek süre, ilave
sürenin bittiği tarihten itibaren işlemeye başlar.
(3) Aşağıda belirtilen hallerde ek süre verilmez;
a) Bu Kanunun 28 inci, 30 uncu ve 32 nci maddelerindeki üçüncü kişilerin
görüşlerinin sunulması, yayıma veya karara itiraz sürelerinin dolması,
b) Yayıma veya karara itirazların ya da üçüncü kişilerin görüşlerinin incelenmesi veya
Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu incelemesi sırasında verilen herhangi bir sürenin
dolması,
b) Yenileme talebinin yapılabileceği altı aylık ilave sürenin dolması,
a) Rüçhan hakkı belgesinin verilebileceği üç aylık sürenin dolması,
b) Ek sürenin talep edilebileceği iki aylık sürenin dolması,
ç) Aynı başvuru veya tescilde, aynı işleme ilişkin alınan ek sürenin dolması,
d) Sonuçları veya işlemlerin seyri bakımından, Enstitü dışındaki birden fazla tarafı
ilgilendiren işlemler,
e) Tescil edilmemiş bir başvuruya yeni bir başvuru tarihi verilmesi sonucunu
doğuracak işlemler.
(4) Ek süre talebinin ikinci ve üçüncü fıkrada yer alan hususlara uygun olmaması
halinde talep yapılmamış sayılır. Alınan ek süre talep ücreti Enstitüye gelir kaydedilir.
Tanınmış marka tespit talebi
Madde 86- (1) Talep edilmesi, Yönetmelikte belirtilen belgelerin teslim edilmesi ve
ücretinin ödenmesi koşullarıyla Enstitü, tescilli bir markanın, sektörel veya sektörel ayrımı
gözetmeksizin tüm sektörlerde Tanınmış Marka olup olmadığını, ilan edilen kriterler
çerçevesinde tespit eder. Enstitü her yıl yapacağı yayımla o yıl içinde tanınmış marka olarak
tespit ettiği markaları kamuya ilan eder.
(2) Enstitünün, tanınmışlığın tespitine ilişkin olarak aldığı karara karşı talep sahibi
veya tanınmış marka olarak tespit edilen markanın ilanına karşı üçüncü kişiler karara ve
yayıma itiraz prosedürleri çerçevesinde itiraz edebilirler.
(3) Tanınmış marka olarak tespit edilen bir markanın tanınmışlık süresi, tespit
talebinin Enstitü kayıtlarına girdiği tarihinden itibaren beş yıldır. Beş yılın sonunda,
tanınmışlığın tespitine ilişkin olarak alınan kararın devam etmesi isteniyorsa birinci fıkrada
belirtilen esaslarla yeniden başvuruda bulunulması gereklidir.
ONUNCU KISIM
Son Hükümler
Yürürlükten kaldırılan mevzuat
MADDE 87- (1) 24/6/1995 tarih ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile değişiklikleri yürürlükten kaldırılmıştır.
(2) Diğer kanunlarda 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye yapılan atıflar bu Kanuna yapılmış sayılır.
27
Yönetmelik
MADDE 88- (1) Bu Kanunda belirtilen Yönetmelik, bu Kanunun yayımı tarihinden
itibaren altı ay içinde Enstitü tarafından hazırlanarak yürürlüğe konulur.
Bu Kanun veya önceki kanun hükmünde kararname hükümlerinin uygulanması
Geçici MADDE 1- (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılmış marka
tescil başvurularına, bu Kanun uygulanır. Şu kadar ki, 556 sayılı Markaların Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin elverişli hükümler içermesi halinde hak sahibinin
bunların uygulanmasını talep etme hakkı vardır.
Mevcut yönetmeliğin uygulanması
Geçici MADDE 2- (1) Bu Kanunda belirtilen Yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar
mevcut Yönetmeliğin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
Yürürlük
MADDE 89- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 90- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
28GENEL GEREKÇE
Bir teşebbüsün imalâtını veya ticaretini yaptığı malları veya sunduğu hizmetleri, başka
teşebbüslerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye yarayan işaret olarak
tanımlayabileceğimiz markanın temel fonksiyonu, sahibinin ürettiği mal veya hizmetleri
benzerlerinden ayırt etmesidir. Serbest piyasa ekonomisinde, bir işletmenin ürün ya da
hizmetleri, ancak benzerlerinden farklılaşabildiği ölçüde tüketicilerce tercih edilir. Bir
işletme ne kadar kaliteli ve makul fiyatla üretim yaparsa yapsın, bu ürünlerini bir marka
altında sunmadığı sürece, ürünleri benzer ürünlerden ayırt edilemeyecektir.
Modern ekonominin temel direklerinden olan marka, aynı zamanda fikri ve sınai
hakların da ana unsurlarındandır. Marka hakkının da içinde yer aldığı fikri ve sınai haklar
alanındaki düzenleme ve uygulamalar, ülkeler arasındaki ekonomik ilişkileri etkileyen önemli
faktörlerdendir. Ülkemiz açısından, özellikle sanayileşmiş ülkelerle ve Avrupa Birliği ile olan
ekonomik ve ticari ilişkilerin uyumlu bir şekilde yürümesinde fikri ve sınai haklar alanındaki
ulusal mevzuat ve uygulamalar önemlidir.
Ülkemizde markalar ile ilgili ilk düzenleme 1871 tarihli Alamet-i Farika Nizamnamesi
ile yapılmıştır. Bu nizamname 1888 tarihli Fabrikalar Mamulatı İle Eşyayı Ticariyeye Mahsus
Alameti Farikalara Dair Nizamname ile yürürlükten kaldırılmıştır. Her iki nizamnamenin de
kaynağı markalarla ilgili olarak Fransa’da 1857 yılında kabul edilen kanundur. Bilahare
3/3/1965 tarihli ve 551 sayılı Markalar Kanunu 12/3/1965 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
1980’li yıllarda, sınai mülkiyet haklarının çağdaş düzenlemelere göre yeniden
düzenlenmesi için çalışmalara başlanmıştır. Bu çalışmalara Avrupa Topluluğu-Türkiye
Ortaklık Konseyi’nin 6/3/1995 tarihli ve 1/95 sayılı kararından sonra hız verilmiştir. Anılan
kararda taraflar, fikri, sınai ve ticari mülkiyet haklarının yeterli ve etkin korunması ve
güçlendirilmesinin sağlanmasına verdikleri önemi ifade etmişlerdir. Kararın 29.2 nci maddesi
ve 8 sayılı Ekinde, Türkiye, Avrupa Topluluğu’nda yürürlükte bulunan koruma düzeyine eşit
koruma düzeyini teminat altına alarak fikri, sınai ve ticari mülkiyet haklarını etkin bir şekilde
korumayı taahüt etmiş, bu haklarla ilgili uluslar arası bazı anlaşmalara katılmayı üstlenmiş ve
ticaret ve hizmet markaları bakımından 89/104 sayılı Konsey Yönergesini esas alacağını
kabul etmiştir. Daha sonra, 8/6/1995 tarihli ve 4113 sayılı Kanunla Bakanlar Kurulu’na
Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi verilmiştir. 4113 sayılı Kanunun verdiği
yetkiye dayanılarak 24/6/1965 tarihinde 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname çıkarılmış olup 27/6/1995 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yaklaşık 135
yıllık bir geçmişe sahip olan Marka Hukukumuz, 556 sayılı KHK ile modern bir yapıya
kavuşmuştur.
556 sayılı KHK hazırlanırken, Avrupa Birliği ülkelerinin marka kanunlarının temelini
oluşturan 89/104 sayılı Topluluk Marka Yönergesi ve 40/94 sayılı Topluluk Marka Tüzüğü ve
uluslararası anlaşmalar esas alınmış ve böylelikle Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş ülkelerle
tam uyumlu bir mevzuat hazırlanmasına çalışılmıştır. Yapılan çalışmalar başarıya ulaşmış ve
Türkiye’nin fikri ve sınai mülkiyet alanındaki mevzuatı 27 Kasım-01 Aralık 2000 tarihleri
arasında gerçekleştirilen TRIPs Konseyi’nde, TRIPs Anlaşmasına uyumlu bulunmuştur.
Markaların Korunması Hakkında 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname her ne
kadar modern ülke mevzuatlarıyla uyumlu olsa da, marka konusundaki mevzuatın kanunla
düzenlenmesi gerektiği düşünülerek, Türk Patent Enstitüsü’nde 556 Sayılı KHK’nın
revizyonu için tasarı oluşturma çalışmaları fasılasız devam etmiştir. Bu çalışmalar devam
29ederken Anayasa Mahkemesinin, 14/5/2004 tarih ve 25462 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan ve 556 sayılı KHK’nin 61 inci maddesinin (d) bendinin iptaline ilişkin kararı, 556
sayılı KHK’nın kanunlaştırılması çalışmalarına hız vermiştir. Zira, Anayasa Mahkemesinin
iptal kararının gerekçesi, Kanun Hükmünde Kararname ile suç veya ceza yaratılamayacağı,
suç ve cezanın kanunla düzenlenmesinin Anayasa hükmü gereği olmasıdır. Bunlara ilaveten,
kararda 61 inci maddenin (d) bendinin iptali hükmünün, kararın yayımından 1 yıl sonra
(14/5/2005) yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
Markalar Kanunu Tasarısı hazırlanırken, 556 sayılı KHK’nın modern mevzuatlarla
uyumu dikkate alınmış ve KHK’nın özünün zedelenmemesine özellikle dikkat edilmiştir.
Bunun yanı sıra, tasarının bir yandan Türkiye’nin gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uygun ve daha
iyi işleyebilecek bir sistemin oluşturulmasına hizmet etmesi, öte yandan taraf olduğumuz
uluslararası anlaşmalara uyumu amaçlanmıştır. Özellikle, 1/1/2005 tarihinde ülkemizde
uygulanmaya başlanan Marka Kanunu Antlaşması’na katılımımız ile 556 sayılı KHK’nın bazı
hükümlerinin değiştirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Marka Kanunu Antlaşmasının temel amacı ofis işlemlerinde akışın hızlandırılması,
gereksiz belge işlemlerinin kaldırılması, belgeye dayalı çalışmaların en aza indirilmesi ve
başvuru masraflarının azaltılmasıdır. Marka Kanunu Andlaşması ve onun eki olan Marka
Kanunu Andlaşması İle İlgili Yönetmelik’te marka başvurusu ve tescil işlemleri için üye
ülkelerin marka ofislerince yürütülen prosedürlerin uyumlaştırılması ve basitleştirilmesi
öngörülmektedir. Tasarı hazırlanırken Marka Kanunu Andlaşması’na uyum göz önüne
alınmıştır. Ayrıca, sınai mülkiyet hakları konusunda dünya konjonktüründeki gelişmelere
paralel olarak AB mevzuatı ve Dünya Ticaret Örgütü Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet
Hakları Anlaşması (TRIP’s) tekrar gözden geçirilmiştir. Zaman içindeki değişimlere uyum
sağlamak ve uygulamada görülen aksaklıkları gidermek amacıyla çeşitli ülkelerin ulusal
mevzuatlarından da yararlanılarak tasarıya bu günkü biçimi verilmiştir.
Tasarıda yapılan en önemli düzenlemelerden biri, Marka Kanunu Andlaşmasına uyum
çalışmaları çerçevesinde hazırlanan marka tescil başvurusunun bölünmesi prosedürü
olmuştur. Böylelikle birden çok mal ve/veya hizmet grubunda tescili talep edilen bir marka
tescil başvurusunun, itiraza konu olan bölümleri hariç tescil işlemlerinin devamına imkan
sağlanmıştır.
Tasarıdaki bir diğer önemli düzenleme, Marka Kanunu Andlaşmasına uyum
çalışmaları çerçevesinde başvuru veya tescil işlemleri sırasında talep edilecek belgelerin
asgariye indirilmesidir. Böylelikle hem Türk Patent Enstitüsünün iş yükü azalacak hem de
tescil işlemlerinde sürat arttırılarak marka sahibi olmak için gereken zaman azaltılacaktır.
Ancak bu düzenleme yapılırken söz konusu andlaşmaya uygun olarak Türk Patent
Enstitüsünün makul nedenlerle şüpheye düşmesi halinde her türlü belgeyi isteyebileceği
hükmü konularak, üçüncü kişilerin hak kaybına uğramasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Tasarıda yer alan ve başvuru sahibi lehine öngörülen bir diğer önemli yenilik ise, ek
süre prosedürüdür. Bu prosedür ile, istisnai durumlar haricinde Enstitü tarafından bir işlemin
yerine getirilmesi için başvuru veya talep sahibine belirli bir süre verildiği ve ilgili tarafın söz
konusu süre içerisinde yükümlülüğünü yerine getirmediği durumlarda; sürenin bittiği tarihten
itibaren iki aylık süre içinde, başvuru veya talep sahibine işlemini tamamlayabilmesi için bir
aylık ek süre talebinde bulunabilme hakkı tanınmıştır. Benzer prosedür, Marka Kanunu
Andlaşmasının revizyonuna ilişkin olarak 31/3/2006 da Türkiye’nin de aralarında bulunduğu
ülkelerce imzalanan Singapur Anlaşmasında da bulunmaktadır. Andlaşma henüz yürürlüğe
30girmemiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanmamıştır. Ancak, başvuru veya talep
sahibi lehine olan bu düzenlemeye, ülkemizdeki marka bilincini yerleştirme çalışmalarına
katkı sağlayacağı, hak kayıplarının önüne geçeceği, kişileri aynı işlem için tekrar başvuru
yapma ve Enstitüyü aynı işlemi tekrar inceleme mükellefiyetlerinden kurtaracağı
düşünüldüğü için tasarıda yer almıştır. Usul ekonomisine de uygun olan bu düzenlemenin,
özellikle Enstitüce tesciline karar verilmiş, marka tescil başvurularında istenen noksan
evrakların süresinde tamamlanamadığı durumlarda kullanılacağı düşünülmektedir.
Yine tasarıda, Topluluk Marka Tüzüğü’ne uygun biçimde, markanın hükümsüzlüğü
davasında verilecek hükümsüzlük kararının etki tarihi, hükümsüzlük nedenlerine göre ayrı
ayrı düzenlenmiş, ayrıca bu konuda zamanaşımı hükmüne de yer verilmiştir.
31
MADDE GEREKÇELERİ
Madde 1- Madde, bu Kanun tasarısının amaç ve kapsamını belirlemektedir.
Madde 2- Madde, Kanun tasarısında geçen ve açıklanmasına ihtiyaç duyulan
ibarelerin tanımlanması amacıyla düzenlenmiştir.
Madde 3- Madde, bu Kanun tasarısı kapsamındaki hükümlerden yararlanacak
kişilerin açıkça belirlenmesi amacıyla düzenlenmiştir.
Madde 4- Madde, Anayasanın uluslararası anlaşmaların geçerliliği hakkındaki
hükmüne uygun olarak, yürürlükteki uluslararası anlaşmaların bu Kanun hükümlerinden daha
elverişli olması halinde, elverişli olan hükümlerin uygulanmasının talep edilebilmesine imkan
vermek amacıyla düzenlenmiştir.
Madde 5- Maddenin birinci fıkrasında, marka olarak tescil edilebilecek işaretler
belirtilmiştir. Düzenleme, Dünya Ticaret Örgütü Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları
Anlaşması’nın (TRIPS) 15 inci, 89/104 sayılı Topluluk Marka Yönergesi’nin 2 nci ve 40/94
sayılı Topluluk Marka Tüzüğü’nün 4 üncü maddesi ile uyumlu bulunmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrası ile endüstiriyel tasarım ve marka arasındaki farkın açıkça
belirtilmesi ve uygulamada ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır.
Madde 6- Türk Hukukunda marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Bununla
beraber, tescilsiz marka sahiplerinin hukuki durumunu düzenleyen istisnai hükümler de
tasarıda yer almaktadır. Bu istisnalar kapsamında olan bir kişi, marka tescil başvurusuna itiraz
ederek tescili önleme ya da tescil edilmiş ise markanın hükümsüzlüğünü isteme hakkına sahip
bulunmaktadır.
Madde 7- Markalar, bir teşebbüsün imalâtını ve/veya ticaretini yaptığı malları
ve/veya sunduğu hizmetleri, başka teşebbüslerin mal ve/veya hizmetlerinden ayırt etmeye
yarayan işaretlerdir. Markalarda kullanılabilecek işaretlerin seçiminde serbesti olmasına
rağmen bazı kısıtlamalar getirilmiştir. Bu maddede, daha çok kamu düzeni ile ilgili olan ve
Enstitü tarafından resen incelenen marka başvurusu red nedenleri yer almaktadır.
Maddenin birinci fıkrasının (a) bendi 5 inci madde kapsamına girmeyen işaretlerin
marka olarak tescil edilemeyeceğini düzenlemektedir. 5 inci maddede, markanın içereceği
işaretlere yer verilmiş olup bir markanın, ayırt ediciliğe sahip olması markanın en önemli
niteliği olarak belirlenmiştir. İşaret, teşebbüsün mal veya hizmetlerini diğerlerinden ayırt etme
özelliğine sahip olmalıdır. Eğer, işaret bu niteliğe sahip değilse, marka olarak tescil edilmesi
mümkün bulunmamaktadır. Bir işaret iki durumda ayırt ediciliği sağlamaz. Bunlar, mal veya
hizmete bağlı olarak ayırt edici olmama hali ve hiçbir mal veya hizmet için ayırt edici olmama
halidir. Örneğin saat kelimesi, saat malı için mala bağlı olarak ayırt edici değilken, iplik malı
için marka olabilecektir. Oysa (.) (tek nokta şekli) üzerinde kullanılacağı mal veya hizmetten
bağımsız olarak tüm mal ve hizmetler için ayırt edici olmayacaktır. Yapılan düzenleme bu
iki durumu da kapsamakta ve markanın temel fonksiyonu olan ayırt ediciliği sağlamayı
garanti altına almaktadır.
32Maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde tescil edilmiş veya daha önce tescil için
başvurusu yapılmış bir markanın aynı yada ayırt edilemeyecek derecede benzerinin, aynı veya
aynı türdeki mal veya hizmetler için reddi öngörülmüştür. Daha önceki marka sahiplerinin
haklarının korunmasını ve kamunun yanıltılmasını önlemeyi amaçlayan bu hüküm 556 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameden aynen alınmıştır.
Maddenin birinci fıkrasının (c) ve (d) bentlerinde yer alan ve tasvir edici işaretler
olarak nitelendirilen bu tür işaretler, herkesin kullanımına açık tutulması gereken, ayırt
ediciliğe sahip bulunmayan ve hiç kimsenin tekeline verilemeyecek işaretlerdir. Söz konusu
işaretleri, münhasıran veya esas unsur olarak içeren markaların red nedeni olarak yer alması,
rekabetin bozulmasının ve diğer üreticiler ile tüketicilerin bundan zarar görmesinin
önlenmesine yönelik olarak tercih edilmiştir. Tüm modern marka sistemlerinde ve Topluluk
Marka Tüzüğünün 7 nci maddesinde de aynı hüküm yer almaktadır.
Maddenin birinci fıkrasının (ç) bendi ile menşe adlar ve mahreç işaretleri ile markalar
arasındaki ilişki düzenlenmiştir. Anılan bent hükmüne göre menşe adı veya mahreç işaretini
içeren veya bunlardan oluşan marka tescil başvuruları, üç koşulun varlığı halinde reddedilir.
Bu koşulların ilki, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname hükümlerine göre, tescil edilmiş veya marka tescil başvurusundan daha önceki bir
tarihte coğrafi işaret tescil başvurusu yapılmış menşe ad veya mahreç işaretlerini kapsayan
veya bunlardan oluşan bir marka tescil başvurusu olmalı, ikincisi marka tescil başvurusu,
menşe adı veya mahreç işaretin tescilinden doğan haklar kapsamında kullanılmalı ve
üçüncüsü de marka tescil başvurusunun, menşe ad veya mahreç işareti ile aynı veya aynı
türdeki mallar için tescili talep edilmelidir. Benzer düzenleme, Topluluk Marka Tüzüğünün 7
nc maddesinde ve 555 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 18 inci maddesinde yer
almaktadır. Ancak markaların red sebeplerinin başka bir KHK’da bulunmasının sistematik
açısından sakıncalar doğurabileceği göz önüne alınarak, mezkur düzenleme hazırlanmıştır.
Maddenin birinci fıkrasının (e) bendi, Topluluk Marka Tüzüğünün 7 nci ve Alman
Marka Kanununun 8 inci maddesinde aynen yer almaktadır. Böylelikle malın özgün doğal
yapısından ortaya çıkan veya teknik bir sonucu elde etmek için zorunlu olan veya mala asli
değerini veren şekli münhasıran veya esas unsur olarak içeren işaretler marka olarak tescil
edilemeyecektir. Örneğin, otomobil lastiği, portakal gibi herkes tarafından bilinen ve
kullanılan şekiller münhasıran veya esas unsur olarak marka olarak tescil edilemez. Ancak
bunlara özgün bir şekil verildiğinde marka olarak seçilebilirler.
Maddenin birinci fıkrasının (f) bendi, mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya üretim
yeri, coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanılgıya düşürecek markaların tescil
edilemeyeceğini hükme bağlamış olup Topluluk Marka Tüzüğünün 7 nci maddesinde ve
Alman Marka Kanununun 8 inci maddesinde aynen yer almaktadır. Burada önemli olan,
işaretin orta seviyedeki halkı yanıltıcı nitelikte olup olmadığıdır.
Maddenin birinci fıkrasının (g) bendi, ülkemizin de taraf olduğu Paris Sözleşmesi
uyarınca reddedilmesi gereken marka tescil başvurularını düzenlenmekte olup hüküm, anılan
sözleşme uyarınca maddede yer almıştır. Paris Sözleşmesinin yollama yapılan 2 nci mükerrer
6 ncı maddesine göre, “Birlik ülkelerine ait arma, bayrak ve diğer hükümranlık belirtilerinin
ve bu devletler tarafından kabul edilmiş resmi kontrol ve teminat, işaret ve damgalarının
ayrıca diğer armacılık sanatı açısından her çeşit taklitlerin yetkili makamların izni alınmadan
gerek fabrika ve ticaret markası ve bu markaları düzenleyen unsurlar olarak tescilini red veya
iptal eylemeyi, uygun tedbirlerle kullanılmasının yasaklanmasını temin hususunda Birlik
33Ülkeleri mutabık kalmışlardır.” Aynı madde hükmüne göre, bu yasak, üye devletlerden
birinin ya da bir çoğunun üyesi bulunduğu hükümetlerarası örgütlerin emareleri, kısaltılmış
kelimeleri ya da diğer amblemleri, bayrak, armaları hakkında da uygulanır. Anılan hükmün
uygulanabilmesi için üye devletler, korunmasını istedikleri hükümranlık belirtileri, resmi
kontrol ve garanti işaretleri ile damgaların listesini diğer devletlere duyurulması için
Uluslararası Büro’ya bildireceklerdir.
Maddenin birinci fıkrasının (ğ) bendi ile kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı marka
tescil taleplerinin reddi düzenlenmiş olup benzer düzenleme Topluluk Marka Tüzüğünün 7
nci maddesinde de yer almaktadır.
Maddenin birinci fıkrasının (h) bendi ile Paris Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı
maddesi kapsamı dışında kalan ancak kamuyu ilgilendiren, tarihi ve kültürel değerler
bakımından halka mal olmuş veya ilgili mercilerin tescil izni vermediği işaret ve
adlandırmaları içeren markaların tescil edilemeyeceği vazedilmiş olup benzer hüküm
Topluluk Marka Tüzüğünün 7 nci maddesinde de yer almaktadır. Örneğin Nasreddin Hoca
gibi kültürel değer bakımından halka mal olmuş tiplemenin marka olarak alınması mümkün
değildir.
Maddenin birinci fıkrasının (ı) bendinde ise, sahibi tarafından izin verilmeyen Paris
Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi anlamındaki tanınmış markaların korunması
hüküm altına alınmıştır.
Maddenin birinci fıkrasının (i) bendi ile dini değerleri ve sembolleri içeren işaretlerin
marka olarak tescil edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bu hüküm ile, dini sembollerin
ticaret alanında kullanılmasının önlenmesi amaçlanmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasında ise kullanım sonucu ayırt edicilik kazanmış markaların (a),
(c) ve (d) bentlerine göre reddedilememe hali düzenlenmiş olup hüküm Topluluk Marka
Tüzüğünde de aynen yer almaktadır. Böylece temelde marka olamayacak bir işarete, ayırt
edicilik kazandıran ve onu marka haline getiren müteşebbis korunmuştur.
Madde 8- 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede de aynen yer alan bu hüküm
89/104 sayılı Topluluk Marka Yönergesi Madde 8 ile uyumlu olduğundan özüne ilişkin
değişikliğe ihtiyaç duyulmamıştır.
Maddenin birinci fıkrasında aynı veya karışıklığa yol açabilecek derecede benzer
marka başvurularına itiraz düzenlenmiştir. Hüküm Topluluk Marka Tüzüğü’nde de yer
almaktadır.
Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmadan markanın kendi adına
tescil başvurusunda bulunması ve geçerli bir gerekçe gösterememesi halinde marka sahibinin
itirazını düzenleyen ikinci fıkrası, 89/104 sayılı Topluluk Marka Yönergesinin 4 üncü
maddesine uygun bulunmaktadır.
Maddenin üçüncü fıkrasında ise daha önce kullanılan tescilsiz bir marka veya ticari
işaretin sahibi tarafından yapılabilecek itirazlar, Topluluk Marka Tüzüğüne benzer olarak
düzenlemiştir.
34Maddenin dördüncü fıkrasında ise tanınmış markalar Dünya Ticaret Örgütü Ticaretle
Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIP’s) ve Topluluk Marka Tüzüğüne uyumlu
olarak düzenlenmiştir.
Maddenin beşinci fıkrasında ise, marka tescil başvurusunun başkasına ait şahsi, fikri
veya sınai hakları içermesi halinde itiraz hakkı Topluluk Marka Tüzüğüne uyumlu olarak
düzenlenmiştir.
Maddenin altıncı ve yedinci fıkralarında ise, koruma süresi sona eren markaların
başkaları adına tescil edilmek istenmesi durumunda itiraz hakkı, Topluluk Marka Tüzüğüne
uygun olarak düzenlenmiştir.
Madde 9- Maddenin birinci fıkrasında marka tescilinden doğan hakkın kapsamı
belirtilmiş, ikinci fıkrada ise marka sahibinin izni olmadan üçüncü kişilerin markayı
kullanmalarının yasaklanabileceği haller örnekseme yoluyla sayılmıştır. Topluluk Marka
Tüzüğünün 9 uncu maddesi ve Alman Marka Kanununun 14 üncü maddesi gözetilerek
konulan madde ile mezkur düzenlemeler ile uyum amaçlanmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasının (d) bendinde markanın internette kullanılması hali
düzenlenmiştir. Bu bent Topluluk Marka Tüzüğü ve Alman Marka Kanununda yer
almamaktadır. Ancak internette marka kullanımının marka hakkı kapsamına girdiği
hususunda hem yerli ve yabancı doktrinde hem de yerli ve yabancı mahkeme içtihatlarında
tam bir görüş birliği mevcuttur. Fiilen karşımıza yeni çıkan bir olgunun, markalar ile ilgili
düzenleme yapılırken açıkça vazedilmesinin faydalı olacağı düşüncesiyle mezkur hüküm
konulmuştur. Hüküm konulurken aralarında WIPO tahkim ve arabuluculuk merkezinin de
bulunduğu internet alan adı ile marka arasındaki uyuşmazlıkları çözen merkezlerin kuralları
esas alınmıştır. Bu bağlamda İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya
meşru bir bağlantısı olmaması ve dolayısıyla kötü niyetli olması koşullarıyla, işaretin aynı
veya benzerinin internette ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar
sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması yasaklanmıştır. Türkçe’ye yönlendirici kod
olarak çevirdiğimiz kelimenin, internetteki kullanımı “metatag”dır. Ancak kelimenin Türkçe
tam çevirisi hakkında görüş birliği bulunmamaktadır.
Madde 10- Madde de markanın, tescilli marka olduğu belirtilmeden sözlük,
ansiklopedi veya başka başvuru eserlerinde jenerik ad izlenimi verecek şekilde yer alması
durumunda, yayımcının, marka sahibinin talebini takip eden ilk baskıda markanın tescilli
olduğunu belirtmek suretiyle yanlışlığı düzeltmek yükümlülüğü olduğu düzenlenmiştir.
Hükmün amacı, markanın, tescil kapsamındaki mal veya hizmetlerin cins ismi, yani jenerik
adı haline dönüşmesinin önlenmesidir. 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede benzer
şekilde yer alan hüküm Topluluk Marka Tüzüğünün 10 uncu maddesinde de yer almaktadır.
Madde 11- Maddede markası Türkiye’de tescilli olmayan marka sahibine, markasını
haklı bir gerekçesi olmaksızın kendi adına tescil ettiren ticari vekil veya temsilcisinin
kullanımının yasaklanmasını talep etme hakkı düzenlenmiştir. Topluluk Marka Tüzüğünün
11 inci maddesinde yer alan hüküm 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede de yer
almaktaydı. Tasarıda, hüküm mehaza uygun şekilde düzenlenmiştir.
Madde 12- Markanın, sahibine sağladığı münhasır haklara sınırlamalar getiren bu
hüküm, Topluluk Marka Tüzüğünün 12 nci maddesinde ve Topluluk Marka Yönergesinin 6
ncı maddesinde yer almaktadır. Ancak, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede de yer
35alan hükme, ifade ediliş biçimi bakımından doktrinde yöneltilen eleştiriler ve Tüzük ile
Yönergedeki anlam netliğinin Kanun Hükmünde Kararnamede bulunmaması nedenleri ile
madde aslına uygun biçimde yeniden kaleme alınmıştır.
Maddede, üçüncü kişilerin kendi ad ve adresini belirtmek, mal ve hizmetler ile ilgili
açıklamada bulunmak ve özellikle aksesuar, yedek parça gibi, malların ya da hizmetlerin
kullanım amacını göstermek bakıından zorunluluk bulunan hallerde markanın kullanılmasının
marka sahibince önlenemeyeceği düzenlenmiştir. Ayrıca, maddede yurtdışında tescilli marka
sahipleri, aynı markanın Türkiye’de bir başkası adına, tescilli olması halinde, bu markayı
taşıyan malları, ihraç etmek amacıyla ve Türkiye’de piyasaya sunmamak ve hak sahibine
üretim ve ihracata ilişkin bilgi ve belgeleri ibraz etmek şartlarıyla, Türkiye’de üretebilme ve
stoklayabilme imkanı getirilmiştir.
Madde 13- Madde, marka sahibi tarafından veya onun izni ile satışa sunulmuş markalı
ürün üzerindeki marka hakkının tüketilmiş sayılması ile ilgilidir. Markadaki haklar açısından,
ülkemiz ulusal tükenme ilkesini kabul etmiş olduğundan bu ilke birinci fıkrada açıkça
belirtilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrası ise Topluluk Marka Tüzüğünün 13 üncü ve Topluluk Marka
Yönergesinin 7 nci maddesine uygun olarak tekrar düzenlenmiş ve tükenme kapsamında
olmayan durumlar belirtilmiştir.
Madde 14- Maddede markanın, tescil edildiği mal veya hizmetlerle ilgili olarak
kullanılması gereğine açıkça işaret olunmuştur. Ancak maddede söz konusu olan kullanım,
markanın tescil edildiği amaç dahilinde, işlevine uygun, yani ticari hayatın içinde, markanın
fonksiyonlarının yerine getirilmesi için kullanımıdır. İngilizce de, genuine use biçiminde tarif
edilen bu kullanım, Türkçe’mize ciddi veya gerçek kullanım biçiminde çevrilebilir. Bu
nedenle sırf üçüncü kişilerin markayı hükümsüz kıldırmasını önlemek amacıyla, markanın
evraklar veya ilanlar aracılığıyla kullanılması ve benzeri durumlar bu madde kapsamında
kullanım olarak mütalaa edilmeyecektir. Madde metninde ciddi veya gerçek kullanım
kelimelerinin kullanılmamasının nedenleri, hukuk literatürümüzde bu kelimelerin
bulunmaması ve bu kelimelerin kullanılmasının karmaşaya yol açabileceği ihtimalidir.
Markanın kural olarak sahibi tarafından kullanılması gerekir. Madde hükmünde,
kullanma zorunluluğu bakımından, markanın tescil edildiğinin Gazetede yayımlandığı tarihten
itibaren beş yıl içinde kullanımına haklı bir neden olmadan başlanılmaması veya bu kullanıma
beş yıl kesintisiz ara verilmesi şeklinde iki olasılık düzenlenmiştir.
Dolayısıyla, marka sahibi, haklı nedenlerin varlığı halinde markanın hükümsüzlüğüne
karar verilmesini engellemesi mümkündür. Haklı neden, maddede belirtilen sürede markanın
kullanılmasını imkansız kılan hukuki ve fiili engeller olup bu nedenlerin marka sahibinin
kusurlu dvranışından kaynaklanmaması gerekmektedir.
İkinci fıkrada markayı kullanma kabul edilebilecek durumlar sayılmıştır. Maddenin
mehazını, Topluluk Marka Tüzüğünün 15 inci ve Topluluk Marka Yönergesinin 10 uncu
maddesi oluşturmaktadır.
Madde 15- Bu madde ile marka tescilinde yetkili makamın Türk Patent Enstitüsü
olduğu ve talep edilen her marka için ayrı bir başvuru yapılmasının zorunlu olduğu
belirtilmiştir.
36Madde 16- Maddenin birinci fıkrasında, geçerli bir marka tescil başvurusu yapılması
için gerekli belgeler Marka Kanunu Andlaşması hükümleri de dikkate alınarak tekrar
düzenlenmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında yabancı dilde olan belgelerin Türkçe tercümelerinin
gerekliliği, üçüncü fıkrasında, başvuru tarihinin 25 inci madde uyarınca verilmesi zorunlu
olan belgelerin Enstitücü teslim alındığı gün, saat ve dakika itibariyle kesinlik kazanacağı,
dördüncü fıkrasında ise başvuru ile ilgili usul ve esasların Yönetmelikle düzenleneceği ifade
edilmiştir.
Maddenin beşinci fıkrası ise Marka Kanunu Andlaşmasında olduğu gibi Türk Patent
Enstitüsünün makul nedenlerle şüpheye düşmesi halinde, her türlü belgeyi isteyebileceği
hükmünü içermektedir. Bu bağlamda, Enstitü gerekli şartlarda başvuru sahibinden iştigal
belgesi dahil her türlü belgeyi isteyerek üçüncü kişilerin hak kaybına uğramasını
önleyecektir.
Madde 17- Madde, mal veya hizmetlerin ait oldukları sınıflandırma ilkelerini
belirtmektedir. Ayrıca, Enstitünün başvuru dilekçesinde yer alan mal veya hizmetler
üzerinde düzenleme yetkisi ve bunun koşulları da maddede açıkça belirtilmiştir.
Madde 18- Madde ülkemizde 1/1/2005 tarihinde uygulanmaya başlanan Marka
Kanunu Andlaşması çerçevesinde mevzuatımıza giren yeni bir müesseseyi yani, markanın
bölünmesini düzenlemektedir. Marka tescil başvurusunun bölünmesi prosedürü, birden çok
mal ve/veya hizmet grubunda tescili talep edilen bir marka tescil başvurusunun, itiraza konu
olan bölümleri hariç tescil işlemlerinin devamına imkan sağlamayı amaçlamaktadır. Marka
Kanunu Andlaşması çerçevesinde bölünme zamanı, bölünme koşulları ve Enstitünün bölünme
talebini kabul etmeyeceği haller ayrıntılı olarak sıralanmıştır. Kanunda ayrıntılı düzenleme
yapmaya çalışılmasının sebebi hukuki güvenlik ve henüz uygulanmaya başlanmamış bir
prosedürün yol açabileceği sakıncaların öngörülerek şimdiden bertaraf edilmesi çabasıdır.
Madde 19- Bu madde ile bir markanın tescile bağlanmadan önce nasıl geri
çekilebileceği ve sınırlandırılabileceği düzenlenmiştir. Topluluk Marka Tüzüğünün 44 üncü
maddesi esas alınarak düzenlenen hüküm, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 38 inci
maddesinden daha kapsamlı olduğu gibi Enstitü uygulamaları ile de rahatlıkla bağdaşabilecek
niteliktedir.
Madde 20- Bu madde Paris Sözleşmesinin temel ilkelerinden olan rüçhan hakkı ile
ilgilidir. Rüçhan hakkı, söz konusu Sözleşmeye veya Dünya ticaret Örgütü Kuruluş
Anlaşmasına taraf bu devletlerden birinde ikametgahı veya işler durumda ticari veya sınai
müessesesi bulunan kişilerin veya kanuni haleflerinin, kendi ülkesinde veya başka bir ülkede
yaptığı marka başvurusunu esas alarak, başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde diğer üye
ülkelere başvuru yapması halinde, iki tarih arasında üçüncü kişiler tarafından aynı konuda ve
aynı mal veya hizmetler için yapılacak marka tescil başvurusunun veya marka tescillerinin
önüne geçmesi sonucunu doğurur.
Maddenin birinci fıkrasında, ülkemizin 31/12/1994 tarihinde Dünya Ticaret Örgütüne
üye olmasıyla, Paris Sözleşmesine taraf ülkelerin yanısıra bu Örgüte üye ülkelerin de
Türkiye’de rüçhan hakkından yararlanması sağlanmıştır.
37Maddenin ikinci fıkrasında, hangi başvuruların rüçhan hakkı doğuracağı
tanımlanmıştır. Buna göre, Paris Sözleşmesine taraf veya Dünya Ticaret Örgütüne üye
herhangi bir ülkede veya bu devletlerin oluşturduğu ikili ya da çok taraflı anlaşmalar
kapsamında yapılan ve başvuru tarihi almaya hak kazanmış her başvuru rüçhan hakkı
doğurur.
Maddenin üçüncü fıkrasında rüçhan hakkına temel oluşturan “usulüne uygun
başvuru”nun tanımı yapılmış ve bu başvurunun akıbetinin önemli olmadığı vurgulanmıştır.
Maddenin dördüncü fıkrasında, aynı devlete aynı konuda yapılan iki başvurudan
hangisinin rüçhana temel alınacağı ve bunun kriterleri açıklanmıştır.
Maddenin beşinci fıkrasında, karşılıklılık ilkesi gereğince, Türkiye’ye yapılan bir ilk
başvurunun kendisi için rüçhan hakkı doğurduğunu kabul eden bir ülkede yapılan
başvuruların da Türkiye için rüçhan hakkı doğuracağının kabul edileceği açıklanmıştır.
Maddenin son fıkrasında ise, Türkiye’ye yapılan bir ilk başvuru esas alarak rüçhan
hakkı talebinde bulunacak kişinin alması gereken rüçhan hakkı belgesinin koşulları
düzenlenmiştir.
Madde 21- Sergilerde teşhirden doğan rüçhan haklarını düzenleyen bu madde,
Topluluk Marka Tüzüğünün 33 üncü maddesi esas alınarak düzenlenmiştir. Bu maddenin
birinci fıkrasının hükmüne göre tescil başvurusundaki markanın kullanılacağı malları veya
hizmetleri Türkiye’de açılan ulusal veya uluslararası sergilerde ya da Paris Sözleşmesine taraf
devletlerde açılan resmi veya resmi olarak tanınan sergilerde markayla birlikte teşhir eden ve
markanın tasdikli örneğini ibraz eden, 3 üncü maddede yazılı gerçek veya tüzel kişiler,
sergideki teşhir tarihinden itibaren altı ay içinde Türkiye’de aynı markanın tescili için başvuru
yapma konusunda rüçhan hakkından yararlanırlar.
Maddenin ikinci fıkrasında ise sergiden önce malın ve markanın sunulması
durumunda rüçhan hakkının başlangıç süresi düzenlenmiştir.
Maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında sergi düzenleyicilerinin talepte bulunana
vermesi gereken belge tarif edilmiştir.
Maddenin beşinci fıkrası ile marka hakkına uluslararası ilişkilerden doğan bir istisna
getirilmiş ve başvurusu yapılmış veya tescil edilmiş bir markanın kullanılacağı malların,
Türkiye’de açılan sergilerde teşhir edilmesine ve sergi bittikten sonra devlete geri
gönderilmesine engel olunamayacağı belirtilmiştir.
Maddenin son fıkrasında ise, birden çok talep halinde sergilerde teşhirden doğan
rüçhan hakkından yararlanacak kişi belirlenmiştir.
Madde 22- Rüçhan hakkının hüküm ve sonuçları ile ilgili olan bu maddede, rüçhan
hakkının hüküm ve sonuçlarının rüçhan hakkının talep edildiği başvurunun tarihi itibariyle
doğacağı açıklanmıştır.
Madde 23- Madde, rüçhan hakkının talep edilmesi ve belgelendirilmesi ile ilgili olup,
maddenin birinci fıkrasında rüçhan hakkı talebinin yapılması ve rüçhan hakkı belgesinin
verilmesine ilişkin süreler düzenlenmiştir.
38
Maddenin ikinci fıkrasında ise, sergide teşhirden dolayı alınan rüçhan hakkının
başvuruya dayanan rüçhan hakkının süresini uzatmayacağı belirtilmiştir.
Madde 24- Bu madde, Enstitünün verdiği hızlı inceleme hizmetinin koşullarını
düzenlemektedir. Sadece incelemenin erken yapılmasını sağlayan bu talep ile daha önceki
başvuru tarihli bir marka tescil talebinin maddi hukuk bakımından önüne geçilmesi mümkün
değildir. Avrupa Birliği ile uyum kapsamında hüküm düzenlenirken benzer düzenleme
içeren Alman Marka Kanununun 38 inci maddesi dikkate alınmış ve paralel düzenleme
yapılmıştır.
MARKALAR KANUNU TASARISI TASLAĞI – 1